Birçok insanın gündelik yaşamında karşılaşabileceği sıradan bir gün, bir kadın için kabusa dönüşebilir. Zeynep (35), yaşamı boyunca pek çok zorlukla mücadele etmiş bir birey. Ancak en büyük sıkıntısını, birlikte yaşadığı erkek partneriyle yaşamak zorunda kaldığı şiddetli bir ilişki sırasında yaşadı. Kırılma noktası olarak nitelendirilebilecek bu olay, hem Zeynep’in hayatını değiştirdi hem de çevresindekilerin bu tür ilişkilerde dikkat etmesi gereken noktaların gözler önüne serilmesine neden oldu.
Yerel saatle 20:00 civarında, Zeynep ve adamı evlerinde çıkan bir tartışmanın sonucunda olay patlak verdi. İlişkilerinin başından beri, Zeynep üzerinde baskı kuran ve çeşitli şiddet biçimlerine maruz bırakan bu adam, kısa süre içinde Zeynep’in yaşamını kabusa çevirmişti. Olay günü, yaşanan kıskançlık nedeniyle tartışma büyüdü ve Zeynep kendini savunmak amacıyla bıçak kullanmak zorunda kaldı. Bir anda gelişen olay, Zeynep’in yaşamında geri dönüşü olmayan bir yol çizdi.
Arkadaşlarının ifadesine göre, Zeynep bu ilişkide sürekli olarak psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmıştı. Ancak Zeynep için en zor olan şey, yaşadığı korkunç olayların normalleştirilmesiydi. Çünkü çevresindeki sesler “onda da vardır” diyerek, onun yaşadıklarını yok sayıyor ve bir şekilde onu suçlu gösteriyordu. Hatta, Zeynep’in kendi annesi bile bu durum için, "Gençlik işte, bu tür şeyler yaşanır," gibi yorumlamalarda bulunmuştu.
Olayın ardından, Zeynep’in yaşadığı büyük travmanın bir yansıması olarak, toplumdaki şiddet algısı yeniden sorgulandı. Uzmanlar, bu tür durumların sadece bireysel sorunlar değil, aynı zamanda toplumsal bir sıkıntı olduğunu belirtiyorlar. Kadına yönelik şiddet, her ne kadar bireysel bir olay gibi görünse de, genelde toplumsal normlardan ve erkek egemen yapılardan besleniyor. Şiddet mağduru kadınların yaşadığı travmalar ve bu durumdan kurtulmaya çalışırken hissettiği sosyal baskılar, birçok kadını daha da çaresiz bırakıyor.
Zeynep’in durumu, yalnızca kendi hayatını değil, çevresindekilerin de gözlerini açtı. Yıllardır yaşadığı korkuların, kabusların ve fiziksel yaraların ardından, nihayet bir adım atarak kendini savunmayı seçti. Ancak bu karar, Zeynep'in üzerinde bir değişim yaratırken, aynı zamanda toplum üzerindeki kadına karşı uygulanan şiddet anlayışını da sorgulatmaya başladı. Şiddetin normalleşmesi, sessiz kalma ve görmezden gelme gibi tutumlar, mağdurları daha da yıpratıyor.
Mahkeme sürecinin başlamasıyla birlikte, Zeynep’in yaşadığı süreç, avukatlar ve aktivistler tarafından da takip edilmeye başlandı. Bu durum, kadınların yaşadığı şiddet olaylarının görünür kılınması açısından oldukça önemliydi. Zeynep’in savunma hakkı, toplumda başka kadınlara da ilham verecek bir malzeme haline geldi. Sonuç itibarıyla, şiddete uğramış birçok kadın, Zeynep’in hikayesiyle güç buldu; kendilerini ifade etmeye ve yaşadıkları travmaları sorgulamaya başladılar.
Sonuç olarak, Zeynep'in yaşadığı olay sadece bireysel bir dram değil, ortak bir insanlık hali olarak değerlendirilmeli. Kadınların maruz kaldığı şiddetin önlenmesi, sadece bireylerin sorumluluğunda değil, toplumun her kesiminin harekete geçmesi gereken bir durum. Her bir yaşanmış hikaye, aslında ilk adımın atılması için gereken cesaretin kaynağı olabilir. Bu tür olayların yaşanmaması için, durumu sorgulamak ve görmezden gelmemek kritik önem taşıyor. Zeynep’in yaşadığı bu olay, toplumda şiddet konusunda farkındalık yaratmada bir mihenk taşı oldu ve umarız ki gelecekte başka kadınlar aynı durumu yaşamak zorunda kalmaz.